ÖZEL EĞİTİM DENEYİMLERİ
- kayatul
- 16 Oca
- 3 dakikada okunur
Bir Kızılderili atasözü,
" Balık verme, balık tutmayı öğret." der...
Modern dilde, şu anda bizler bu atasözünü şu biçimde düzenleyip kullanıyoruz.. Engelli veya normal çocuklarımızın konfor alanlarına daraltalım. Konfor kötüdür. Konfor tüm çocukların yaratıcı yönlerini törpüler yok eder. Potansiyelnin ortaya çıkmasına engel olur.
Çocuğumuz günlük yaşantısındaki birtakım ihtiyaçlarına, durumlara, pozisyonlara çaba harcamadan ulaşmasın. Ona yaşantısındaki bir takım şeylere çaba harcamadan ulaşması için yardımcı olmayalım. Aksine onu zorlayalım, ona güçlük çıkartalım. Aklını karıştıracak, zihnini ve bedenini yoracak, zorlayacak kimi düzenlemeler yaparak engeller çıkartalım.
Herhangi bir gündelik ihtiyacına ekstra bir çaba harcamadan asla ulaşamasın...
Engelli çocuğumuza yardımcı olmayalım. Onun hayatını nasıl kolaylaştırırım, ona nasıl en fazla yardımcı olabilirim düşüncesi yanlış bir düşüncedir.
Felsefemiz şu olmalıdır. "Ben çocuğuma ne kadar az yardımcı olursam, ki amaç sıfır yardımdır. Çocuğum herhangi bir etkinliği tek başına başarabilir."Özellikle bedensel eksikliği olmayan çocuklarımıza fiziksel yardımda bulunmayalım. Gerçekleştirmesini amaçladığımız davranışlar öncesinde sadece amaca ulaşmasına yardımcı olabilecek, görebileceği minik ipuçları bırakalım, kullanalım...
Özellikle onun ihtiyaç anlarında göz teması kurmayalım. Göz teması kurma çabasını onun göstermesini bekleyelim, gözleyelim. Onun isteklerini, ihtiyaçlarını bilmezden, görmezden, duymazdan, anlamazdan gelelim. Onun bir biçimde bizimle sözel iletişim kurması, tepki, çaba göstermesini makul bir süre bekleyelim...
Çocuğun canını sıkacak düzenlemeler yapalım. örneğin; Çok sevdiği bir oyuncağı saklayalım. Oyuncağını bulmak için aransın, çaba göstersin. Oyuncağını bulamadığı süre boyunca onu gözleyelim. Rahatsızlığını bize hissettirecek tepkilerini, özellikle sözel tepkilerini gözlemeye çalışalım. Verdiği sözel tepkilere uygun tepkiler verelim.Sözel tepkileri sonrası oyuncağını araması, bulması yolunda motive edici telkin ve yönlendirmelerde bulunalım.Ancak sözel olmayan tepkilerde ilgisiz kalmanın uygun olacağı düşüncesindeyim.
Ona çeşitli,farklı sürprizler yapalım. Onu şaşırtmaya, şoklamaya yönelik etkinlikler düşünelim,düzenleyelim, organize edelim. Söz gelimi; Yemek masasına sadece eşiniz ve kendinize göre yemek koyun tabaklarınıza. Çocuğunuzu davet etmeyin. Siz eşinizle ve diğer çocuklarınızla yemek yerken onu yok sayın, görmezden gelin. Onun için oturacak sandalye ve yemek yiyeceği tabağı bırakmayın yemek masasına. Görün, gözleyin, ölçün neler yapıyor, nasıl bir tepki gösteriyor...
Tek bir çeşit yemek koyun, örneğin.. Ve bu yemek onun pek de hoşlandığını düşünmediğiniz bir yemek olsun..Bu süreçte de alternatif aperatif farklı seçeneklere ulaşma olanağı bırakmayın ona..
Yemek yemek istemediğinde, anında yemekleri masadan kaldırın ve ısrar etmeyin. Sonrasında onu, örneğin;Uyuması için yatağına götürün...
Bir öğrenci velim, çocuğunun kahvaltısına koyduğu zeytinlerin çekirdeklerini çıkardığını söylemişti. Şöyle düşünelim. Biz, ilk zeytin yeme deneyimizde neler yaşamıştık. Muhtemelen bir büyüğümüzün zeytin yediğini gözlemiş ve zeytinin içinden çekirdeklerini çıkarıp bir kenara koyduğunu, yemediğini,yememesi gerektiğini görmüştük. Ve biz de yerken benzer dikkati göstermiştik ara sıra zeytinin çekirdeğini kazayla yutmuş olsak da!! Zeytinin yenen etli bölümlerini çekirdeğin üzerinden dişlerimizle sıyırarak Bu deneyimi yaşamıştık. Zeytini, çekirdeğini yutmadan ısırmadan, dişlerimize zarar vermeden etli bölümlerini yemek zeytini ilk defa yiyen bir çocuk için bir problemin çözümü anlamı taşımaktadır. Halbuki biz anne baba olarak zeytinin çekirdeklerini çıkardığımızda çocuğumuz böyle bir problemin varlığından haberdar dahi olmayacaktır. Dolayısıyla biz bilmeden, istemeden çocuğumuzun bir problemi çözme potansiyelinin ortaya çıkmasına engel olmuş olacağız...
Yukarıda da belirttiğim gibi çocuğunun engelli olduğunu öğrenen kişilerin ilk tepkisi genelde işin duygusal kısmına bırakırsak; (Engeli kabul etmeme, kendini, eşini veya bir başkasını suçlama,engeli görmezden gelme vs. ) Çocuğuma en fazla nasıl yardımcı olabilirim, çocuğumun hayatını en fazla nasıl kolaylaştırırım şeklindedir...
Bu düşünce, ilk bakışta çok doğru gibi görünse de çocuğa fayda sağlayacak bir düşünce yapısı değildir.. Bu felsefe; çocuğun problemin farkına varmasını,onun çözüm yollarını öğrenmesini kendi potansiyeline ulaşmasını, kendini gerçekleştirmesini engelleyen bir düşüncedir. Kişinin fiziksel, ruhsal, mental olgunluğa erişmesine engel olur...
Bu felsefe ile yola çıkarsak çocuğumuzun takvim yaşı 20 olduğunda akıl ve duygu yaşı sıfır ile 5 yaş arasında gidip gelen bir bebeğe sahip oluruz.. Yani kişi yaşının gerektirdiği olgunluğa asla erişemez..
Anlatmaya çalıştığım sistemde çocuğumuzun amacına bizim kurguladığımız biçimde zorlanarak ulaşma durumu strese yol açar, içine kapatır, saldırgan yapar vesaire düşünceler gelişebilir.... Ancak buna karşılık şu argümanlar da öne sürülebiliriz. Biz yukarıda önerilen şekilde davranmadığımızda da çocuğumuz yukarıda saydığımız benzer tepkileri verebiliyor, gösterebiliyor. Buradaki ana fikir,ana tema şudur;Özellikle otizm tanısı almış çocuklarımızın kendilerinin yarattığı bir rutinleri vardır. Biz bu rutine kendi kurguladığımız rutin ile müdahale ediyoruz. Kurguladığımız rutin nedir? Çocuğumuz,tüm hedeflerine, amaçlarına,yapmak istediklerine kendisinin kişisel olarak gösterdiği bir mücadele ile ulaşmasıdır... Sorunları minimum yardımla çözme yolunda mücadeleyi kendisinin vereceği bir rutini onun alışkanlığı haline getirmektir, bu felsefenin amacı...
Her sorunun çözümüne kendi verdiği kişisel bir mücadelenin sonunda ulaştığı duygusunu alması, yukarıda belirttiğimiz olası içe kapanma, saldırganlık, stres vs. duygu ve davranışları engelleyebilir ..
Çocuğumuzun amacına ulaşması için koyacağımız engellerin zorluk derecesi yüksek olabileceği gibi,eğlenceli kimi engeller de konularak yukarıda saydığım,yazdığım olası handikaplı durumların da önüne geçilebilir... Örneğin;çocuğumuz merdiven çıkmaktan hoşlanmıyor ve-veya zorlanıyor. Biz,yukarıda merdivenin başında elimizde çocuğumuzun çok sevdiği bir yiyecek veya içecekle bekliyoruz.
Merdivenin her basamağına şişirdiğimiz bir balonu koyuyoruz. Çocukta örneğin,balonu seviyorsa balonları ipinin ucundan toplayarak yanımıza merdiven çıkarak geliyor veya balonu patlatmayı seviyorsa eline verdiğimiz toplu iğne ile her basamakta bir balonu patlatarak hedefine eğlenerek,zorlansa da şikayet etmeden doğru, çıkıyor, yürüyor...
Günlük yaşam ritmi içerisinde zorluk derecesi farklı seviyelerde veya eğlenceli kimi etkinlikler çocuğun fiziksel ve ruhsal durumuna göre düşünülüp, düzenlenebilir...
Ana fikir, başta da söylediğim gibi "BALIK VERME, BALIK TUTMAYI ÖĞRET." olmalıdır... Saygılar...
Özel eğitim öğretmeni Selahattin Kaya Tul
コメント